15 Haziran 2011

HEMŞERİM, NEREYE? GİTME VE KALMA HALLERİ ÜZERİNE VAROLUŞÇU YAKLAŞIM

Geçen gün eniştemle telefonda konuşuyordum. Ne zaman dönüyorsun diye sordu. Ben, ‘daha çok gezecek ülke var enişte, bitirince döneriim’ dedim. Enişte, ‘gezip ne olacak hepsini, sonuçta aynı değil mi? deyince kalakaldım öylece. Hakikaten ya, dağ, taş, deniz, çöl, şehirler derken her yer benzer aslında. İnsanlarında derdi tasası aynı hemen hemen. Aşk-meşk, çoluk-çocuk, seks, eğlence, para-pul, iş-güç, kadın-erkek derken herkes yuvarlanıp gidiyor. Sahi ya, biz niye gidiyoruz ki?

Bir arkadaşım da şöyle demişti, ‘ingilizceden sonra italyanca öğrenmek istiyorum’ deyince. Yeter oğlum iki dil. İtalyanca bilerek ölsen ne fark eder ki? Of! Evet ya, O’ da haklı.
Ya ne yapmak lazım bu hayatta? Ne yapsan, fark etmiyor. Küçükken astronot olmak istemiştim, doktor ve dansçı olmanın ardından. Acaba, fark eder miydi astronot olsam? Hani, hayata dışından bakmak olayı durumu. Biraz daha mı bilge olurdum acaba diye düşünmeden edemiyorum.’ Benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım’dan daha yaratıcı bir söz bulmak lazım. Adiler! lafta iyiymiş bu arada. Mesela, uzay yürüyüşü yaparken, birden havada kulaç atıyormuş gibi yapıp arkasından ‘Benim için normal fakat insanlık için büyük bir kulaç’ desem çok mu alıntı olur. Bence olmaz, çünkü bir kere benimki kulaç, adım değil. Hem ben küçük değil, normal diyorum. Biraz benzerlik olur artık. Tesadüf işte ..

Neyse, biz gitmek konusuna geri dönelim. Hemşehrim, nereye? İşte konunun zırt dediği nokta burası. Nereye gidiyorsun kardeş, gidilmez oraya. Bir de ‘gözümün önünden kaybolma bakiim’ var konuyla alakalı. Yani ne demek istiyorum burada? Gitmek, bizde hoş karşılanmaz. Gelmek hoş karşılanır (hoş geldiniz örneğinde olduğu gibi). Biz millet olarak bir yere gitmeyiz, bir yere geliriz. Şöyle ki, mesela İzmir’den İstanbul’a gitmişsek, otobüsten inince cep telefonuna sarılır, ‘Geldim ben, servisteyim şimdi. Yarım saatte orada olurum, siz çayı koyun’ deriz. Bir başka örnek vermek gerekirse, Ankaralı hemşehrilerimiz, yıllardır İstanbul’a gitmenin en güzel yanının Ankara’ya dönmek olduğunu zikrederler. Yani burada dönme eylemi (geri gelme olarak okuyunuz) gitmenin ötesine geçmiştir. Oldukça bilimsel olarak yapılan bu sosyolojik gözlemlerden sonra hala anlamadıysanız şöyle anlatayım. 

Nereye?
Sizce, yolun kendisi mi önemlidir, yolun sonunda ulaştığınız yer mi? Aha, apıştınız değil mi? Ya da sizi oraya ulaştıran her yol (hava yolu dahil) mübah mıdır desem ne dersiniz? Akil insanlar, yüzyıllardır bu konuyu tartışagelmişlerdir. Schopenhauer şöyle derdi muhtemelen. Yol, acı çekmektir! Ünlü Isparta’lı feylesof Çoban Sülü ise ‘Yollar yürüyerek aşınmaz’ diyerek konuya kesin bir nokta koymuş, hiç bir filozof bunun üzerine başka bir şey söyleyememiştir bugüne kadar. Gerçi, benim teorim bunun tam tersidir. Yani, yol bir adımda belki aşınmaz ama üzerinden geçen binlerce adımın yola uyguladığı dinamik ve statik kuvvetlerin bileşkesi düşünülecek olursa sonunda bir gün aşınacaktır. Kısaca, her şey aşınır. Vay be! Ünlü biri olsam bu sözüm kesin tarihe geçerdi. 

Anlayacağınız, daha çok konu var böyle sizin anlayamayacağınız. Yeter ki, soruları doğru soralım. Gerisi kendiliğinden gelir. Tam olarak kendiliğinden gelmez ama gelir işte bir şekilde. Mesela bulmak için aramak gerekiyorsa ve aradığımız dönüp dolaşıp kendimiz çıkıyorsa, o halde aramak niye? Ya da, şair, gitmek mi zor, kalmak mı zor. Gel sen bunu bir bana sor derken diyalektiğin sınırlarını mı zorlamak istemiştir? Her yolculuk içe yapılan bir yolculuk mudur yoksa basbayağı bir ulaşım aracına binerek A noktasından B noktasına gitmek midir? Ben size örnek birkaç soru sordum. Şimdi siz de bu örneğe benzer 5 soru sorun kendinize, bakın nasıl geliyor gerisi. Ya da en iyisi soru sormaktan vazgeçelim. Soru sor, cevabını ara. Bulama, mutsuz ol. Bul, mutsuz ol. 

Bana gelince, benim bir şey aradığım yok yahu! Buraya hazır tur lideri olarak gelmişim, uçak parası ödenmiş, evi kiraya vermişim, bir de kış var memlekette, şöyle bir gezip geleyim dedim. Yoksa, bilseniz ne kadar özlediğimi, TV karşısındaki koltukta bayılmayı : )

1 yorum:

Şükrü Murat Cebeci dedi ki...

Aslında hayatın kendisi bir yolculuk değil midir?
Kısmetse dönünce bi güzel sohbet ederiz bu konuda Mutlu,
sen gezmene yeni yerler görmeye, yeni tadlar yeni hisler yeni anlar yakalamaya devam et.
"Ya iyiki gitmemişim" pek demez insan ama "Ya keşke gitseymişim" der.