Granada'dan sonra biraz göl havası iyi gelir düşüncesiyle Ometepe adasına gitmeye karar verdik. İyi de yapmışız. Adada altı gün çok keyifli geçti. Ometepe adası, Nikaragua Gölü'nde yer alan kocaman bir ada. İklim her daim mutedil. Doğanın tüm güzellikleri var bu adada. Endemik bitki yapısı, kuşları, şelale ve zirveleri çoğunlukla bulutlarla sarılı iki volkan.
Granada'dan otobüsle Rivas'a gelip bir tekneye biniyorsunuz ve bir saat süren yolculuktan sonra adadasınız. Önce adanın güneyine Santo Domingo'ya kapağı attık. Göl kenarında çok sevimli bir hostelde kalıyoruz.
Kaldığım yatakhane biraz dandik ama fiyat harika, geceliği 5 TL. Allahtan konaklama konusunda mızmız değilim. Temiz çarşaf, tuvalet, duş varsa benim için yeterli. Gerçi oda biraz fazla havadar, bir gün kurbağa, diğer gün iguana, yolunu şaşıran benim odaya geliyor ama olsun. Gün batımında biralar açılıyor, sonra akşam yemeği gel keyfim gel. Ertesi gün civarı keşfetmek için biraz yürüyüş yapıyoruz. Yahu burası hakikaten güzel yermiş. Tek sorun, göl tabanı kumlu olduğu için suyun rengi kahverengi. Akdeniz'in masmavi sularına alışık birisi için pek cazip değil tabi. Gerçi, 6 ayı denizin üzerinde geçirdikten sonra pek denize girmeye iştahlı değilim doğal olarak.
İki gün kaldıktan sonra adanın kuzeyine gidicez ama son gün Tommy hastalandı, kıpırdayacak hali yok. Napalım, anca beraber kanca beraber deyip bir gün daha kalıyoruz aynı mekanda. Ertesi günü adanın kuzeyine, Balgüe'ye geçtik. Kaldığımız Finca Magdelana, kahve ve meyve yetiştirilen dev bir bahçenin içinde, Madera volkanının eteklerinde yer alıyor. Valla tam yaşanacak yer. Öğleden sonraları volkana tırmanıp gelenleri görüyorum, çamur içinde ve bitap düşmüşler. Ya nedir bu insanların derdi, her gördüğü volkana tırmanıyorlar. Volkan dediğin tepesi delik dağ. Hani lav filan olsa anlayacam da tırman tırman nereye kadar. Biz volkana tırmanmak yerine yarım saat mesafedeki doğal havuza yüzmeye gittik. Yeraltı suyu bir havuzda toplandıktan sonra akmaya devam ediyor, siz de içinde yüzüyorsunuz. Öyle soğuk filanda değil, istediğin kadar kalabilirsin havuzda. Bir gün de Santa Cruz'u ziyaret ediyoruz. Ee, bu kadar aktivite yeter, birazda hamakların keyfini çıkartalım dimi ama.
Ya bunu anlatmam lazım. Hostelde kalan garip bir adam var, 50 yaşlarında. Pek az konuşuyor, arada kendi kendine gülüyor. Çadırda kalan fransız bir çocuk outdoor malzemelerini dışarı sermiş kurutuyor. Malzemelerin arasında termal battaniye denen bir nevi dev alüminyum folyo var. Bizim abi, birden malzemeyi kapıp, üstüne geçirdi ve ortaya gördüğünüz sürreel manzara çıktı. Yorum sizden artık..
Tamam tamam, artık sıra sallanan sandalyeleri açıklamaya geldi. Nikaragua'da gezerken fark ettim ki her evde, iş yerinde, otelde, motelde velhasıl her yerde sallanan sandalyelerden var. Burada insanlar kapıları açık yaşıyorlar, dolayısıyla evin için görüyorsunuz. Oturma odasında ki sokağa bakan oda oluyor bu karşılıklı dizilmiş 5-6 sallanan sandalye var her mekanda. Durum böyle olunca başlıkta kendiliğinden ortaya çıktı tabi. İşte böyle.
Ometepe'de grubumuza aynı hostelde kalan 2 Hollandalı bayan Suzanne ve Jantine'de eklenince altı kişi olduk. Onlar bizim gibi gezgin değil, 3 haftalık tatilleri var, bir hafta Nikaragua 2 hafta Costa Rica yapıp dönecekler. Neyse, burada da 3 gece kaldıktan sonra San Juan del Sur'a gitmek üzere yola çıkıyoruz.
San Juan del Sur, Costa Rica sınırına çok yakın bir sahil kasabası. Güzel plajları var diye duyduk. Kısa bir yolculuktan sonra hostele yerleşiyoruz. Kasabanın içinde plaj var ama tek plaj bu değil. Minibüslerle civardaki birçok plaja günlük gidip gelebilirsiniz. Burası dalga sörfü içinde çok gelinen bir yer. İlk günü kasabadaki plajda geçirip, ertesi günü 10 km. mesafedeki Coco Plajına gidiyoruz. Plaj harika ama yüzmek herkesin harcı değil. Zira birbiri ardına gelen dalgalarla boğuşmak kondisyon gerektiriyor. Olsun gayet güzel yer allah için. Akşam yorgun argın otele dönüyoruz ve Tommy günlerdir dilimizden düşmeyen ıstakoz ve karidesli rizotto ile hepimizi mest ediyor.
Akşam dışarı çıkıcaz ama herkes yorgunluğu bahane edip odalarına gidince ben tek başıma çıkıyorum. Black Whale barda canlı müzik var. Reggea çalıyorlar. Ben de iki bira süresi kalıp gayet güzel vakit geçiriyorum. Ertesi gün Hollandalılar Costa Rica'ya devam ediyorlar, bizde başka bir plaja gidicez ama kara kara bulutlar dolaşıyor ortada. Ardından sağanak tabi. Doğal olarak bu günü off günü ilan edip, internet, kitap, yemek yapma gibi gayet faydalı aktivitelerle geçiriyoruz günü. Bugün erken yatmak lazım yarın Costa Rica'ya geçiyoruz, bütün gün yollarda geçecek. Of, bu sınır geçişlerini hiç sevmiyorum ya.
Bir sonraki sayıya kadar esen kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder