25 Ocak 2011

BİRAZ DA KAMERA ARKASI

Şimdi ben burada ve de facebook’ta güzel manzara fotoğrafları, hatunlarla beraber çekilmiş fotolar yayınlıyorum ya, sanmayın ki hayat her an Dolce Vita. 6 ay boyunca, o ülkeden şu ülkeye, sırtında 20 kg. çantayla, üstelik sınırlı bir bütçeyle gezmek o kadarda kolay olmuyor. Yaklaşık 3 haftada bir ülke değiştirdiğiniz zaman, tam o ülkenin sistemi hakkında fikir sahibi oluyorsunuz sonra pat diye başka bir ülkedesiniz. Sonra dil sorunu var. İspanyolcayı sökmeye başladım ama bazı yerlerde telaffuz o kadar farklı ki sanki başka bir dil konuşuyorlar.

Sınır aşma günleri tam kabus. Sabahın köründe yollara düş, bir sınırdan diğerine yürü, ayaklı döviz bürolarında para değiştirirken üç kağıda gelmemeye çalış, girdiğin ülkede şaşkın şaşkın dolaşıp gideceğin yere nasıl gideceğini anlamaya çalış, gittiğin yerde kalacak bir yer ara. Kalacak yer arama konusu tek başına bir mesele. Rehber kitaptan bir yerlere bakıyorsun ama, bazen fiyatlar değişmiş oluyor, bazen sen beğenmiyorsun, hadi o sıcakta çantalarla oradan oraya yürü babam yürü. Bazen öyle oluyor ki, tükendiğin anda daha fazla sorgulamadan bulduğun yere kapağı atıyorsun.

Sonra güvenlik konusu var. 7/24 düşünmen gereken bir konu bu. Ben bir dakika gevşek davrandım ne olduğunu gördünüz. Cüzdan yerinde mi, kredi kartları güvende mi, pasaport çantamdaydı dimi, pansiyonda bilgisayarı nereye bıraksam, bu kocaman fotoğraf makinesini görünce beni soyarlar mı acaba. Sonunda insan paranoyak oluyor valla. 

Hadi bunu da hallettiniz, günde 3 kez adam gibi yemek yiyecek yer bulmak lazım. Hem sağlıklı, hem lezzetli hem de ucuz olmalı. Bir de kendini eğlendirmen lazım dimi. Gündüz hangi aktivite yapılabilir (aman bütçeyi aşmayalım), gece hangi mekan keyiflidir, devamlı bir araştırma durumu söz konusu. 

İşin en sıkıcı yanlarından birisi de iki – üç günde bir toplanmak. Bir de dandik otobüs yolculukları.Saatleri asla kesin değil, iki kişilik koltukta 3 kişi otur, bacaklar sığmaz, gözün çantanda, sırt çantan kucağında, hoplaya zıplaya gidiyorsun saatlerce. Ha bir de,önlenemez kazıklanıyor muyum duygusu. El Salvador hariç her yerde böyle bir kuşku var içinde.
Sonra, mesela canın beyaz peynir, domates, simit istesin kahvaltıda. Ya da köpüklü bir türk kahvesi. Memlekete arada kızıyorum ama yemekleri ve hele kahvaltısı bence on numara.
Sonra, mesela tropik ülke diye geldiğiniz yer bi bakmışınız buz gibi, güneş battıktan sonra tabi. Uyu uyuyabilirsen soğuktan. Ertesi akşam ekstra 2 battaniye daha iste, elbiselerini çıkartmadan uyumaya çalış. Ne bileyim, mesela bazen basit bir telefon etmek kabus haline gelebiliyor. Ya bu ilkelerin sistemi farklı olduğu için telefonun çalışmıyor, skype’tan aramak istiyorsun, internet yavaş çalışıyor, herşey çalışıyor, burası Türkiye’den 8 saat geride zaman tutmuyor filan filan.

Asıl ve en önemli problem, doğru bilgiye ulaşmak. Özellikle ulaşım, sınır geçişleri ve adres konusunda. Ne kadar da rehber kitap olsa, bilgiler çok sık değişiyor ve yerel halktan bilgi almaya çalıştığınızda hiçbiri birbirini tutmuyor.

Gördüğünüz gibi kolay iş değil seyyahlık. Ödül olaraktan, güzel anılar, harika manzaralar ve bikinili hatunlar. Olacak artık o kadar : ))

Hiç yorum yok: