10 Aralık 2010

SAN CRISTOBAL DE LAS CASAS, bir de CHETUMAL

4 Aralık, 2010
Efendim, geldik San Cristobal'a ama gelmez olaydım! Öyle hemen 2 günde ayrılınacak yer değilmiş San Cristobal. Az kalsın kaldığım hostelin sahibi Stephan'ın iş teklifini kabul edip kalacaktım burada. Ki benim yapmadığımı yapan bir sürü yabancı burasını mekan edinip kalakalmış burada. San Cristobal, nasıl denir Türkçede, kuul bir yer. Meksika üstü az Avrupa denebilir.

Şehrin ana akslarını oluşturan Real de Guadalupe ve 20 de Noviembre'de inanılmaz, sanatçı ve zanaatçı mekanları, kafeler, barlar, Lübnan mı istersin, İtalyan mı, İsrail mi artık türlü türlü restorantlar, film gösterimi yapan mekanlar diye gidiyor işte. Ben de hemen bir Türk restoranı açsam ne tutar ama diye düşünmeden edemedim. Bu arada parası olan varsa düşünebiliriz valla. Malum ben elde kalan son parayı bu yollarda harcamakla meşgulum.

Her şehrin olmazsa olmazı, Katedrali

Buraya yolunuz düşerse, akşam 20 de Noviembre sokağında bulunan Revolucion barı tavsiye ederim. Her akşam iki canlı grup çalıyor. Bir keresinde Latin Jazz yapan harika bir gruba, bir gün de salsa'ya denk geldim. Şu utancından yüzünüze bile bakamayan capon kızlardan birisi aşka gelip öyle bir dans etti ki sormayın. Hem öyle bizdeki gibi giriş parası filanda yok, bira 3 TL. İstanbul''da bir küçük biraya 10 TL verdiğimiz aklıma geldikçe çok sinirleniyorum valla.

San Cristobal'de, bir saat mesafedeki Sumidera Kanyonuna gidip botla gezinti yapabilirsiniz (ben yaptım, gayet keyifli) ya da 20 dk mesafedeki San Juan Chamula köyünü ziyaret edebilirsiniz (ben ettim) detay için bkz. Maya Rotası sayfası. Sanmayın ki şehir çok Avrupai. Merkezden 5 dk uzaklaşın, gerçek Meksika ve şehrin karmaşası ile karşılaşacaksınız. Benim tavsiyem sebze-meyve pazarı. Hem gezin, hem satın alın, hem de oradaki dükkanlarda bişeyler atıştırın. Başka ne mi yaptım burada. Durdum. Evet evet öylece durdum. Ama çok iyi geldi. Bir de burada insanlar -havasından mı suyundan mı nedir- hemen birbiriyle tanışıyor. İlk geldiğim gün Belçikalı, Fransız ve Hollandalıdan mürekkep bir grupla kaynaşıp langırt oynayıp, sonrada bara gittik. Bir başka günde, gecenin bir yarısı kaldığım odaya (dorma) gelen 3 kızla sinema ve nargile olayına girdim. Başka bişey yapmadım elbette sizi münafıklar sizi.

İstemeye istemeye 4. gün Chetumal'a biletimi alıp yola çıktım. Chetumal'da sadece bir gece kaldığım için yeni başlık açmıyorum. Hemen 2 dakika anlatıp, geçeyim. Chetumal, Belize sınırına 20 dk. mesafede kendi halinde bir şehir. Gece 12 saat yolculuktan sonra, şehre yarım saat mesafede bulunan meşhur Bacalar Lagününe nazır bir kampingde kalıp yorgunluk atayım diye bir taksi dolmuşa binip ısssız bir yerde inip orman içinde 20 dk yürüyüp kampinge ulaştım. Kamping harika ama bi gariplik var. Ortalıkta kimse yok! Alla alla yanlış yere mi geldim diye düşünürken bungalovların arasından bir adam çıkageldi, yanında da bir kadın. 'Biz işe gidiyoruz amigo, işte şuradaki bungolavda kalabilirsin, ücreti de 100 peso' deyip çekip gittiler. Öylece bakakaldım arkalarından. Ortam süper ama ortalık dökülüyor, bir gram yiyecek yok. Bir de bu adamlar beni burda sevse kimsenin ruhu duymaz deyip çantayı sırtlanıp aynı yolu yürüyüp, yine bir dolmuşa atlayıp Bacalar kasabasına gittim. Şans bu ya, yürü allah yürü -bu arada Meksikalılar yol tarifinde Türklerden farklı değiller valla- zar zor bir yer buldum orasıda acaip pahallı çıktı. Hay başlarım Bacalar'ına da lagününe de derken yoldan geçen Hollandalı bir backpacker kız, elinde harita ucuz bir pansiyon arıyormuş. Allah razı olsun gönderenden deyip peşine takıldım ve bir ailenin işlettiği hostel değil de işte yatak ve tuvaleti olan bir mekana çantayı atıp, Lenka (kızın adı oluyor) ile yemek, bira olayının ardından lagünün sularına atlayıp biraz rahatladım.

Neyse, yarın Tulum'a gidiyorum, yani sahile. Oradan da Cozumel'e dalışa. Kıskananlar çatlasın :)

Hiç yorum yok: