14 Aralık 2010

TULUM - COZUMEL

Chetumal macerasından sonra, 2. sınıf bir otobüste 3,5 saatlik yolculukla Tulum'a geldim. İzin verinde açıklayayım nedir bu sınıf meselesi. Meksika'da otobüsler sınıf sınıf. En lüks sınıf bizim Ulusoy gibi, internet dahil her türlü konfor mevcut, elbette fiyatıda ona göre. 1. sınıf, eli yüzü düzgün otobüsler, gayet güvenli ve orta fiyat. 2. sınıfta ise, biletin var ama nereyi boş bulursan oraya oturuyorsun. Benim bindiğim otobüsün bagaj kapağı kapanmadığı için sırt çantamıda içeri almak durumunda kaldım. Bir de 2. sınıf otobüsler, köy, kasaba her yere uğruyorlar. Olsun, 5 kuruşa 3 köfte durumu işte.

Tulum plajı

Tulum deyince hangi Tulum'da kalmak istediğine karar vermelisin. Tulum Pueblo yani Tulum kasabası anayol üzerinde kurulmuş bir yer. Tulum Zona Archeologica ise Tulum harabeleri bölgesi ve plaja ve kasabaya 10 dakika (araçla.) Tulum beach ise, plajdaki konaklama bölgesi. Burası en kazık yer. En ucuz bungalow 500 peso (40 USD) civarında. Tek kişide olsan çift kişide fiyat aynı. Bana 3 numara büyük geldiği için ben kasabada Rancho Tranquilo denen bir hostelde kaldım. Sakin çiftlik demek, gerçektende kocaman bir bahçesi olan sakin bir hostel. Buradan dolmuşla harabelere oradanda tabanvay plaja gidilebilir. Bir başka seçenekte bisiklet kiralamak.


Tulum plajı ve bir yüzücü - tesadüfi çekim :)

Tulum, Mayalar döneminde bir ticaret limanı imiş. Ben ilk günü kasabada geçirdikten sonra, ertesi gün önce şehrin kalıntılarını ziyaret edip sonra plaja gittim. Plaj harika, bir sürü hotel, restorant var ama dediğim gibi gezginlere göre değil pek. Bembeyaz pudra gibi bir kumu var plajın ve bu kumun özelliği yazın ortasında bile serin kalması. Biraz yürüyüşten sonra, kendime uygun bir yer bulup, serin kumlardan tuzlu Karayip sularına atladım. Bu plaj durumunun bana göre olmadığını dönüş yolunda tekrar anladım. Gelirken gördüğüm insanlar, saatler sonra yatalak misali hala aynı pozisyonda yatıyorlardı. Tamam plaj güzelde malak misali yat yat nereye kadar. Anlıycağınız bir gün plaj bana yetti ama ben severim yatmayı diyenler buyursunlar. Akşam benimle aynı 'dorm' da (yatakhane oluyor kendileri) kalan İspanyol ay pardon Katalan Tito (ismine aldanmayın kendisi bir baayan) ile dışarı çıkıp hayat memat üzerine İspanyolca koyu bir sohbet yaptık. Sen nasıl becerdin İspanyolca sohbeti derseniz, vallahi insan nelere muktedirmiş ben de şaşırdım. Tabi benimkine İspanyolca değilde İspanglais demek lazım. Ama dil başka türlü öğrenilmiyor ki birader, kafasını gözünü yarmadan. Bu arada bir parantez de dorm olayına açayım (bu hostel denen yerlerde yatakhane olayları kız, erkek ayrı olabildiği gibi, genelde karışık oluyor, yani bunda garip bişey yok. Herkes yatağına geçip mışıl mışıl uyuyor. Öyle hemen, vay be şahaneymiş bu durum diye ağız şapırdatmaya ve öküzlüğe gerek yok. Bu sözüm erkeklere, hanımlar alınmasın lütfen )

Tulum plajı

Ne diyordum, ha ertesi gün Tito ile beraber bir dolmuşa atlayıp Playa del Carmen'e geldik. Tito burada bir gün kalıp Cancun'a oradan da memleketine dönecek, ben de feribota geçip Cozumel'e. Playa del Cartmen'i es geçin derim zira Meksikalıdan ziyade turist dolu sokaklar.

Tito ve barın çalışanları ile Playa del Carmen'de

Hep diyorum ya, Meksika'da müzik her yerde diye. Bir kız bir erkek, 2 genç Meksikalı bir saatlik yol boyunca merenge, salsa, son (bir müzik türü) çalarak (bahşiş karşılığı) yolculuğu bir Meksika eğlencesine dönüştürdüler. Ya, niye bizim memlekette böyle şeyler olmaz. Metroda müzik olayı var bizde ama belediyenin onayladığı müzisyen ve müzikler dışında başka bir şeye izin yok. Onların gösterdiği yere yerleşilip, belirli saatler arasında müzik yapılacak. Kardeşim, adamlar belediye memuru mu ya, bırak çalsınlar istedikleri müziği istedikleri yer ve zamanda. Yok, nizam, intizam önemli. Aman ha, düzeni koruyalım..

Cozumel. Ne diyecektim ben şimdi. Hah! Cozumel zamanında bir Maya yerleşim yeri imiş. İspanyollar döneminde korsanların sığındığı bir ada olmuş. 2. Dünya Savaşı sırasında ise ABD tarafından hava üssü olarak kullanılmış. Bu dönemde eski döneme ait her türlü yapı yıkılınca bugüne hiç bir halt kalmamış geçmişten. Bunun içündür ki, bunun içündür ki (kimi hatırlatıyor bu söz dizisi size) bugün Cozumel'de mimari yok, inşaat var (hangi ülkeyi hatırlatıyor bu durum size). Görünen mimari yok ama görülmeyen bir olağanüstü bir güzellik var adada. Bu güzelliği görmenin yoluda dalgıç olmak. (memlekete döndüğümde, dalgıç olmak isteyenler bu blogu çalışıp gelirlerse yüzde yirmi indirimli kurs alabilirler benden. E, malum paralar suyunu çekmiş olacak)

hem çalışıyor hem dans ediyorlar, harika mekan

Cozumel'de yine couchsurfing'den bulduğum Eric'in evinde kalıyorum. Eric, Venezuellalı ama Meksika'da yaşıyor uzun zamandan beri. Bu Venezula ne menem bir memelekettir ki, kimse iyi laf etmiyor hakkında, Eric bile. Bir kere güvenlik sorunu var, ortalık üçkağıtçı dolu, turistlere kaba davranıyorlar ve pahallı (hepsinin sonuna mış ekleyin).
Eric, süper ingilizce konuşan, bir otel grubunda düğün koordinatörlüğü yapan genç bir arkadaş. Benim geldiğim günün ertesi günü bir de İspanyol bir arkadaş eklendi hane halkına. Onlar yarın plaja gidiyorlar, ben de dalışa..

Cozumel sahili

Dün Blue Cozumel dalış merkezi ile dalışa çıktım. Standartları hiç fena değil. Ama tekne olayı hiç bizimkine benzemiyor. Kıçtan takma motorlu 8 kişilik sürat motoru-kayık arası bir deniz aracıyla ıslana ıslana dalış yerine gidiyorsunuz. Dalışı yaptıktan sonra, boş bir adaya yanaşıp ağaçların arasında hacet giderdikten sonra, bir muz ve bir dilim papaya ile kandırılıp bir saat sonra ikinci dalış. Sonra yine ıslana ıslana geri dönüş. Niye böyle diye sordum, dalış merkezi yöneticisi Garry'e. 'Biz tekne turu yapmıyoruz, dalış işi yapıyoruz' dedi. Aslında haklı adam, bizim sualtı artık kuruduğu için, insanları memnun etmenin yolu, işi hafiften tekne turuna çevirmek olmuş bizde.

Gelelim, zurnanın zırt dediği yere, yani dalışa. Ne desem ki, 20 yıldır dalıyorum, uzun zamandan beri kendimi dalışa yeni başlamış birisi kadar heyecanlı hissettim. İlk 10 dakika suratımda salak bir gülümseme ifadesiyle etrafıma bakarak geçti. Etrafıma bakmak derken, habire dönüp duruyorum suda. Önümden geçen balıklara bakarken arkamdakileri kaçırıyorum, dönüp onlara bakarken, zart diye karşıma mercanlar çıkıyor, onlardan sıyrılıp başka bir balık sürüsüne dalıyorum, uzaktan geçen hemşire hanım (nurse shark) bütün dikkatimi dağıtıyor, sonra tepemde dolaşan akyalara bakarken, birden kızgın suratlı bir barakuda çıkageliyor ve bu durum tüm dalış boyunca devam ediyor. Anlıycağınız, o gün çocuklar gibi şendim, o gün bin atlı bir orduyu yendim. İşin en güzel tarafıda bunları sadece orta suda durup akıntı ile sürüklenirken yaşamak, yani öküzün trene baktığı gibi. Bi dakka, tren önümüzden geçen balıklar oluyorsa biz..hımm, bu sefer uymadı benzetme durumu.

Bugün, Cozumel'de tüm yıl boyunca sert rüzgarladan dolayı dalış yapılamayan 10-15 günden birisi bana denk geldi, bu işte kimlerin ahı var çok iyi biliyorum ben. Ama hayat sürprizlerle dolu işte. Cozumel'e gelirseniz, merkeze yürüyerek 10 dakika mesafede Barracuda Otel'in sahilinde yer alan NO NAME bara giderseniz sizi, türk kahvesi, köfte ekmek, cacık, rakı, kavurma, baklava ve ara ara çalan türkçe şarkılarla çok keyifli bir ortam bulacaksınız. Barın sahipleri Grant ile eşi Tülay zamanında yolcu gemilerinde çalışırken tanışıp evlenmişler. Bu keyifli çiftin yarattıkları mekanda aynen kendileri gibi keyifli olmuş. Tülay'ın kuzeni Uğur'da 7 yıldır kadroya dahil olarak çalışıyor. Güleryüzlü ve sıcakkanlı çalışanları, harika müzikleri, muhteşem menüsü, havuz başı keyfi ile güzel bir gün geçirmek için harika bir yer. Ben neredeyse iki günümü geçirdim. Kendisini yarı Türk gören şeker barmaid Betza ile tavla oynarsanız sanmayın ki karşınızda çaylak var, ben yenilmekten zor kurtuldum. Bir de benim bir ricam var, Cozumel'e gelecek olursanız, No Name bar için 3-5 paket Kurukahveci Mehmet Efendi türk kahvesi, belki bir iki paket siyah zeytin getirmek çok hora geçer. Ben parasını veririm size.

No Name Bar

Betza - bir arkadaş, No Name Bar

Fırtına devam ettiği için, adadan ayrılmayı düşünürken Tülay'ın 'yarın işkembe çorbası yapıcam, sever misin' lafına dayanamayıp bir gün daha kaldım adada. Ya, insan bir çorba için bir gününü feda eder mi? Ertesi gün, sarmısaklı, sirkeli işkembeyi yiyince bir daha anladım ki edermiş. Demli çayda bonus oldu benim için. Tamam artık, bu kadar tembellik yeter, yarın Tulum'a dönüyorum.

Hoşçakalın, yarın tekrar Tulum

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Umarim yolculugun hep cocuklarin senligi gibi gecer...Tulay

Mutlu dedi ki...

Tesekkurler Tülay,
Yolculuklarda kendı ıcınde hayat ıste, kimi zaman çocuk gibi kimi zaman sıkıntılı. Ama olsun herhalukarde güzel yollarda olmak.