1 Nisan 2013

a continuacion


Artık Latin Amerika’ya ikinci gelişim olduğuna göre İspanyolca başlık atabilirim. Hatta bir daha gelirsem bloğumu İspanyolca bile yazabilirim. ‘a continuacion’ devamında demek. Eğer takip ettiyseniz blogun sonunu to be continued olarak bitirmiştim. Sözüne sadık bir kişi olarak aynen devam ediyorum.  Bu Latin Amerika denen bölge gez gez bitmiyor ki. Daha Güney Amerika kıtasının yarısını kaplayan Brezilya var ki henüz ayak basamadım. Artık başka bir kışa kaldı orası. Zaten biraz da Portekizce öğrenmem gerekiyor gitmeden önce. Öğrenmeden gidilmez mi? Gidilir elbet ama ben gittiğim yerlerde kendi dilleriyle iletişim kurmayı seviyorum. Ha diyeceksiniz ki Vietnam’da neyce konuştun. Bunun sonu yok tabi ama bir İspanyolca öğrendin mi üç yüz milyonla anlaşıyorsun. Eh iki yüz milyonla anlaşacak Fransızcam var, bir milyar da İngilizce desek.. Hay Allah! Yine de geriye beş buçuk milyar kalıyor. Neyse artık hayat kısa, bu kadar yeter.

Hatırlayacağınız üzere en son Buenos Aires’ten (BA) uçağa binip eve dönmüştüm. 2012 yılını nadasa bırakıp bu yıl BA’ den seyahate başladım. Elbette yine buraya bir tur getirip, bitiminde dönmeyerek ve evi kiraya vererek bu seyahati gerçekleştiriyorum. Bu artık bir Mutlu klasiği oldu. N’apalım başka türlü de yapma şansım yok zaten. Aslında daha erken gelebilseydim buradan Brezilya’ya devam ederdim ama geç geldiğim için bu sefer ancak 2 ay vaktim var. Zira Mayıs gibi İstanbul’da olup çalışmam lazım. Bu kış maalesef pek iyi geçmedi iş açısından. Her neyse bu dünyevi konuları bir kenara bırakıp biz yolumuza devam edelim. Geçen sene güneye inmem Mayısı bulduğundan Patagonya sezonunu kaçırmıştım. Nisan dedin mi Patagonya’ya kış çöküyor. Gerçi kış gelmese de Patagonya bir ‘mochilero’ nun (backpacker demek oluyor) kolay kolay gidebileceği bir yer değil. Bütçe açısından yani. Özetle Güney Amerika’nın en pahalı yeri. Gerçi benim o bölgede yaşayan iki arkadaşım var yıllardan beri. Cahit ve Cem. Bu iki kardeş Dalaman’da rafting rehberliği yaparken buralara gelip, dolaşıp sonunda kapağı Puerto Natales’e atıyorlar ve 7-8 yıldır Torres del Paine milli parkında trekking rehberliği yapıyorlar. Onlar orada yaşıyorlar ama Patagonya denen yer öyle sadece bir yerin adı değil ki. Bir kısmı Şili’de bir kısmı da Arjantin’de bulunan kocaman bir bölgenin adı. Anlayacağınız yine de çok para gerekiyor.

Ben geçen yıldan beri Aykut’un buraya yapacağı turun olmasını bekliyordum ki tur liderliği sayesinde bu bölgeyi bila bedel gezebileyim. Zaten tek karım da bu oldu. Zira turun bütçesi biraz kısıtlı olduğu için ücret almadan sadece masraflarımın karşılanması karşılığında gelmeye razı oldum. N’apalım hiç yoktan iyidir. Allahtan evi 2 ay kiraya verdim de biraz dengeledim durumu. Hayat böyle bir şey işte. Devamlı tercih yapmak durumunda kalıyorsun ve her tercih bir vazgeçiş ve aynı zamanda bir edinim oluyor. N’apcan gari. Şu fani dünyada elimden geldiği kadar hayallerimi gerçekleştirmeye çalışıyorum işte. Şimdi burada konuya bir saplama yapmak istiyorum. Bazen çevremdekiler ‘helal olsun sana’ ‘iyi cesaret’ filan gibi laflar ediyorlar.  Ya bunun neresi cesaret! Neticede bir bilet alıp geliyorsun ve cebindeki parana göre yiyip, içip geziyorsun. Asıl cesareti olan insanlar görüyorum seyahat ederken, onlarınkinin yanında benimkisi g.t gezdirmek kalıyor. Fotoğrafını çekemedim ama size aktarmaya çalışayım geçenlerde gördüğümü. Şili’ de Puero Varas denen kasabada akşam yemek için marketten bir şeyler almışım ve hostele dönüyorum. Yolda gördüğüm manzaraya inanamadım. İki bisikletli gezgin. Karı-koca. Bisikletlerinin arkasına bütün malzemelerini bağlamışlar, şehrin içinden geçiyorlar. Anlayacağınız bisikletle Latin Amerika’da geziyorlar. Bisikletle gezdiklerine göre de –en azından- çoğu zaman çadırda kalıyorlar. Hadi buraya kadarı olabilir diyelim ama adamın bindiği bisikletin arkasında bir bebek arabası var ona bağlı. Tek farkı, üstü kapanıyor ve tekerlekleri büyük. Görebildiğim kadarıyla içinde 2 yaşında bir bebek var. İşte cesaret bu! Daha önce birisi bir diğeri dört yaşında iki çocukları ve çadırlarıyla seyahat eden bir Fransız çifte rast gelmiştim ama bu beni gerçekten dumura uğrattı. Bunlar gibi günde 10 dolarlık bütçeyle gezen mi ararsın, yıllarca yollarda olanını mı, yürüyerek gezenleri mi, sadece çadırda kalıp otostopla seyahat edenleri mi. Asıl marifet onların ki. Netice de ben ve benim gibiler arada sefalet çeksek te, yorulsak ta oldukça standart bir iş yapıyoruz. Ama bu bizim ülkede çok uç bir durum gibi algılanıyor. Öyle ki her 6 ay bir yerlere giden Hürriyetin seyahat ekinde iki tam sayfa çıkıyor. ‘İşini bıraktı, dünyayı dolaştı’ Kardeşim burada binlerce var öyle dolaşan, hiçbiri gazetelere haber olmuyor. Sanki çok marifet. Ben kendi adıma sadece buralarda seyahat etmek istediğim için yapıyorum. Bir de çok sıkılıyorum memlekette. Aynı kısır muhabbetler, iğrenç politikacılar, çok konuşup bir halt etmeyen bir halk (ben de onlardan birisiyim elbette) bari gidip göreyim diyorum merak ettiğim yerleri. E, tabi memleketten ve tanıdığın bildiğin her şeyden uzakta aylarca oradan oraya giderken de arada ilginç hikayeler yaşanıyor, farklı fotoğraflar çıkıyor. Ya fotoğraf dedim de, bana bir fikir versenize yahu, aylarca bir sürü fotoğraf çektim, bunları nasıl değerlendirsem. Öyle muhteşem fotoğraflar değil ama eni konu düzgün fotoğraflar var gibi içlerinde. Nasıl değerlendirsem derken para-pul anlamında söylemiyorum. Yani o kadar emek verdim nasıl alsam  karşılığını manevi olarak bir türlü bir fikir bulamadım. 

Çenem düştü hala konuya giremedim gördüğünüz gibi. 13 kişilik kapalı bir grupla BA’e indik. Belki duymuşsunuzdur, THY BA’e direkt (tam direkt değil gerçi, Sao Paola’ya inip 2 saat kaldıktan sonra devam ediyor) uçuş başlattı. Yol 17 saat ama aktarma yapmaktan iyidir sanırım. Uçaklarda fena değil. Turun güzel tarafı rehberliğimizi sevgili arkadaşım Cem yapıyor. Böylelikle hem Cem’i görmüş oldum hem de tercüme yapmak derdinden kurtuldum. Turlarda beni en çok yoran konulardan biri devamlı tercüme yapmak. Grupta bir kişi bile olsa İngilizce anlamayan tercüme yapmak gerekiyor ve o bir kişi de hep oluyor. Rehberlerin İngilizcesi genelde iyi oluyor ama bir Vietnamlı ne kadar iyi konuşursa konuşsun kendine özgü telaffuzuyla konuştuğu İngilizceyi anlamak kabusa dönüşüyor. Bir de rehberliklerin kanıtlamak için bir sürü tarih ve tekrarlanması namümkün yer ve insan adları girince işin içine akşamları kafam kazan gibi oluyor.  

Arkada Maradona'nın takımı Boca Junior Stadı

Ateneo - dünyanın en güzel kitapevlerinden biri
Tekrar konumuza dönecek olursak, şehir turu falan filan, buraları geçiyorum ama ikinci gün şehre bir saat mesafede El Tigre denen kasabaya gittik. Burası Parana nehrinin oluşturduğu delta bölgesi. Deltada oluşan adacıklar üstüne insanlar evlerini kurmuşlar yazın ve hafta sonları yazlık olarak kullanıyorlar. Doğal olarak ulaşım, alışveriş her şey nehirde teknelerle yapılıyor. Neyse gittik gördük ve akşama tango şova gittik. Genelde turistik şovlar çok turistik olur ama bu sefer gayet keyifle izlenen bir şovdu. Eğer BA’da tango show izlemek isterseniz tango tarihinin aktarıldığı tematik bu şovu -El Querandi- tavsiye ederim. www.querandi.com.ar

El Tigre

El Querandi'detango show

Az kalsın unutuyordum. Arjantin’de fiyatlar uçmuş durumda. Resmi % 22 gayrı resmi Allah bilir kaç, enflasyon yüzünden hayat epey pahalanmış. 2 sene önce kaldığım hostelin 12 dolarlık fiyatı neredeyse 20 dolara yaklaşmış. Buranın Tansu Çiller’i olan Kristina ekonominin a..na koymuş. Tek farkı herkese iki anahtar vaat etmiyor. Döviz satın almak çok zorlaşmış, ithalat ve ihracata önemli kısıtlamalar gelmiş. Bunun sonucu olarak döviz karaborsası oluşmuş. Bu durum en çok nakit getiren turistlere yarıyor. Resmi kur olan 1 dolar = 5,2 peso karaborsada 7,5-8 pesodan alıcı buluyor. BA de La Florida caddesine giderseniz ‘cambio cambio’ diye fısıldayan tipleri görebilirsiniz. Ben normalde pek nakit taşımazdım ama bu sefer şansıma biraz vardı yanımda ve güvenilir gördüğüm bir tanesine yanaştım ve 500 doları 7,7 den bozdurdum. Dolayısıyla peso bazında param yüzde kırk filan arttı. Dolayısıyla size tavsiyem odur ki Arjantin’e gelirseniz nakit parayla gelin. Hiç olmazsa artan fiyatlara karşı durumu dengelemiş oluyorsunuz.

Şelale dediğin böyle olur
Buradan iki günlüğüne İguazu’ya geçtik ama bu bölümü de geçiyorum, zira daha önce yazmıştım. Yok, hemen geçmeyeyim. Geçen sefer 20 saatlik yolculuk bu sefer uçakla 1,5 saat sürdü. Paranın gözü kör olsun! Bir de daha önce sadece Arjantin tarafından gördüğüm şelaleleri bu sefer Brezilya tarafından da görmüş oldum. Şart mı derseniz şart değil. Brezilya tarafında şelaleleri biraz daha uzaktan ve genel olarak görüyorsunuz, Arjantin tarafında iyice yakından görüyorsunuz. Bence Arjantin tarafı çok daha etkileyici. Buradan BA aktarmalı uçuşu ile Patagonya’nın giriş kapısı sayılan El Calafate’ye uçtuk ve Patagonya turumuz başlamış oldu. Hem yiyip içtiğimi, hem gördüklerimi anlatıcam ama daha sonra. 
Şimdi yatmam lazım. Esen kalın efenim.

1 yorum:

bahadir guzel dedi ki...

gez ve yaz kardesim : )